Header Information


PSİKOTERAPİDEKİ AÇMAZLARDAN KIRILMALARA: TERAPİ ODASINDA DANIŞANA NE OLUYOR ?

  • Anasayfa
  • PSİKOTERAPİDEKİ AÇMAZLARDAN KIRILMALARA: TERAPİ ODASINDA DANIŞANA NE OLUYOR ?

PSİKOTERAPİDEKİ AÇMAZLARDAN KIRILMALARA: TERAPİ ODASINDA DANIŞANA NE OLUYOR ?

PSİKOTERAPİDEKİ AÇMAZLARDAN KIRILMALARA: TERAPİ ODASINDA DANIŞANA NE OLUYOR ?

Terapi Odasının  Yol Hikayesi

İnsan kendini sevmekten vazgeçebilir, eğer sevilebilir olduğuna hiç şahit olmadıysa. Sevilemiyor, görülemiyor ve ebeveyni tarafından tamamlanmıyor olmanın acısıyla kişi hayatının bu evresine takılır ve çok ciddi duraklamalar ya da örselenmeler yaşayabilir. Bu dönemde yaşanılan duraklamanın(saplanma) yetişkinlikte ortaya çıkabilecek belirti ihtimalleri; kendini ebeveynlerine ispatlama, onlardan olumlu yönde takdir alma ya da bütün sosyal ilişkilerindeki bireyleri anne baba temsilleri yerine koyarak bir avunmanın içine girebilir. Hayata dair tek inancı ebeveyninin bir gün kendisini sevebileceğine inanan birey, kafasındaki bu hayale (füzyon) sıkı sıkıya tutunmuş olabilir.

Bu sıkı sıkıya sarıldığı duygular, bireyi hayatın içinde bir denge haline getirir. Terapi odasında artçı bir sarsıntı yaşatan ilk uyanışsa, bireyin bu hayalinden başlayabilir. Uyanışı başka bir deyişle, yüzleşme olarak temel aldığımızda terapi odasındaki yüzleşme kişinin evinin önündeki bahçenin değişim ve dönüşüm salınımına benzetilebilir.

Bu bahçe önce sarsılır. Direnir. Sonra yıkılır ve yerine yeni bir bahçenin inşası için bir alan oluşabilir. Oluşan bu alanda bireyin üzerinden bakılırsa, birey uzun dönem kendisini adeta çıplak hissedebilir. Yalnızlık, anlaşılamadığı duygusu ve sosyal izolasyonda olduğuna dair belirtiler ortaya çıkabilir.

Fakat bireyin duygu olarak özellikle yaşadığı çıplaklığı ilk adımda değerlendirilebilirse, terapi odasındaki direnç olarak tanımlanabilir. Direncin kuvveti psikoterapinin açmazlarını besleyen, şekillendiren ve uzun bir dönem duygusal denge haline getiren yapıya dönüşmesi  olarak görülebilir.

Terapi odasıyla tanışan bireyin, kendi içsel sistemini şekillendiren ebeveynleri (bakımveren) üzerinden yaşadığı çözülmeye dayanamaması ya da tek dayanağının olmasından kaynaklı şiddetli bir açmazı da beraberinde getirebilir.

Birey, geçmişindeki acı anılara gittikçe, bunların dayanılmaz ve acı verici olması ya da kişinin kendini değersiz ve bunları tekrar edecek olma korkusu direnci ortaya çıkarabilir. Bu geçmişi konuşmanın anlamsız olduğu, bunu çözmenin başka bir yolunun olup olmadığı, konuşsam neyi değiştirebilir duygusunun direnç olarak ortaya çıkmasına neden olabilir. Geçmişi konuşunca bir şeyin değişmeyeceği duygusunu birey bir inkar savunma mekanizması olarak yaşayabilir ve terapi odasında ya da bireyin yaşamında bir açmaza daha dönüşebilir.

Psikoterapideki açmazların direnç motifiyle karşılaşıldığında bireyin bilinçdışının savunma mekanizmalarıyla tıpkı bir devriye gibi gezdiği görülebilir. Psikoterapideki açmazın ana kaynağı olan direncin bazen kişinin terapide ilerleme kaydedemiyor olduğunu hissetmesine neden olabilir ve sürecin işe yaramadığını, kendisiyle ilgili ruhsal boyutları kendisinin de halledebileceği bir önyargıya (füzyona) dönüşmesine neden olduğuna da rastlanabilir.


Terapi odasında bireyin ebeveynleriyle yüzleşmesi zor ve çetin meseleler arasında  değerlendirilebilir. Çünkü bireyin içsel duygu sistemini ve dünyasını şekillendiren tasarımların ebeveyn odaklı olduğunu fark etmeye başlaması, erken çocukluk dönemine benzer korkuların yetişkin hayatta yeniden sahnelenmeye başlamasını tetikleyebilir. Kişi ebeveyne bir an olsun öfke duymaktan çok yoğun korku duyabilir ve içini kaplayan bu korkuyu taşıyamamaktan terapide direnç gösterebilir.
Terapi odasında bireyin kendi duygu sistemine şahitlik ettiği ya da keşif yaptığı olay örgülerinden kaynaklı, duyguların tesir düzeyini daha hafifletmek adına bilinçdışı terapinin günü ve saatini ve hatta terapi adresini unutma durumları bireyde ortaya çıkabilir.

Bilinçdışı savunmayla terapideki sürecini değersizleştirmek ve uyanışlara neden olan yüzleşmelerin bilincinde açığa çıkarttıklarına odaklanmamak için, birey günlerce haftalarca aynı noktada takılı kalabilir ve değersizleştirmeyi ya da odaklanamamayı terapi odasına atfederek çözümün nerde olduğu sorusuyla devamlı aynı gündemi farkında olmaksızın oluşturabilir.

Açmazlardan Kırılmalara;

Artık hiçbir şey eskisi gibi değil hissiyatının insanın içinde oturuvermiş olduğuna, bir süreden sonra birey terapi odasında şahit olabilir. Eskiye duyulan özlemin önünü alamama ama artık oraya kendini ait hissedememe duygusuyla birey karşı karşıya kalabilir. Kendini tam bir arafta hissedebilir. Bu bireylerde kendini çıplak ve korunaksız hissetme ya da çölün ortasında yeşilliği olmayan bir ağaca  benzeyen duygu sistemi olarak kırılmaların (savunmaların parçalanması) ortaya çıkması dolayısıyla düşünülebilir.

Alışkanlıkların eski anlamını kaybettiği, kişinin anlam veremediği bir yitimin acısını yaşadığı, kendi içinde bir yere sığmakta zorlandığı ve kendini bir yere, bir şeye ya da birine ait hissetme kaygısını kaybettiği kırılmalarla birlikte belirebilir.

Terapideki açmazlarla şiddetini koruyan bedensel ağrıların şikayetleri, savunmaların parçalanmasıyla (kırılmalar) bu ağrıların ortadan kaybolması ya da eskisi gibi duygusal bir gündem oluşturmuyor olmasına dönüşebilir.

Bireyin terapi odasında yeni deneyimlediği duygularla her terapi seansı sonrasında yaşadığı öfke hali ve tipik bedensel belirtilerin kişide yaşattığı zorlantılar ilk dönem görülebilirdi. Ancak direncin çözülmesi, savunma mekanizmaların parçalanmaya başlaması ve yeni kendilik formunun ortaya çıkmasıyla birlikte bu savunmalar yerini, seans sonrasında oluşan dinginlik, duygularını derinlikli ele alma, duygu ve davranışlarındaki derinlikli dönüşümü yorumlayabilmeye bırakabilir.

Kendini yorumlayabilmenin ilk duraklarından olan ebeveynlerimize karşı hissettiğimiz, bilindik derin suçluluk duygusu ilk seans günümüzden itibaren ensemize yapışabilir haldeyken, kırılmalarla birlikte ortaya çıkan yeni form; boş vermişlik, duygularını açıkça çekinmeden ortaya koyma ve kişinin suçlamak yerine kendi içine dönüyor olma hali yeni bir gelişmeyle belirebilir.

Kendi içine dönüyor olma hali dirençle büyük bir yalnızlık korkusuna dönüşürken, savunmaların parçalanmasıyla (kırılmalar) bir özgürlük hikayesine evrildiğine, yakın çevresinde eskisi gibi olmamakla suçlanmakla beraber yeni ilişki formuna ve ritüellerin inşasına dönüşebilir.

Kırılmaların özgürlük hikayesine evrilmesiyle, bireylerin ilişkilerinde iletişim kurmanın işlevi, değişim ve dönüşüme uğrayabilir. Yani birey ne zaman yakın sosyal çevrede duygusal paylaşım ihtiyacı hissettiğinde, sürekli ne kadar mağdur olduğunu, anlaşılmadığını, haksızlığa uğradığını söz konusu ederken, kırılmalarla (savunma mekanizmaların parçalanması) iletişim işlevinin derinlikli değişim dönüşümü ile birlikte bu ilişkilerindeki eski coşku ve motivasyonu kaybedince yeni bir form kendini ortaya koyabilir. Aslında füzyonunda (sandığı) olduğu kadar mağdur olmadığı ve bunun travmatik bir ilişki kurma formu olduğu, daima anlaşılmayı beklemek yerine kendi kendisini anlayabileceğini ve anlaşılma beklentisinin ebeveynleri tarafından karşılanmadığından kaynaklı ortaya çıkan bir örüntü olduğu, haksızlığa uğruyor olmanın da bireyin geçmişle bağlantılı seçimlerinden kaynaklı haksızlığa uğradığı kişi ya da durumları kendisine bilinçdışı çekerek döngüye girdiğini fark edebilir. Eski kendilik ile kırılmalardan oluşmuş kendilik birbirine alışmakta bocalayabilir. Konuşma, sosyalleşme, duygusal paylaşımda bulunma işlevlerine kendisini yitime uğramış hissedebilir.

Birey ilişkilerini devam ettirip ettirmemeyle ilgili arafta kalırken, kendine ve yakın çevresine döndüğünde olaylara çıplak bir gözle bakarken oluşan yeni kendilik formu, yakın çevreyi terk etmek yerine sınır koyma, ilişkilerden kendisine protez bir aile yapmak yerine dengede tutma, birlikte dengede kalma durumları gün yüzüne çıkabilir.
 

 

Yukarda ifade edilen tüm paylaşımın, yıllara dayanan bir deneyim sonucu olduğunu, anlatılan sürecin kişiden kişiye değişebildiğini, genel yorumlar olmakla birlikte, kesinlik içermediğini, ihtimal ve birebir deneyimlerden birikime dönüştüğünü ifade etmek isterim.

 

Haşim Durar

DERİNLİK TEMELLİ PSİKOTERAPİLER
ENSTİTÜ KURUCUSU