Header Information


HAYATIMIN SORUMLULUĞU KİMİN ?

  • Anasayfa
  • HAYATIMIN SORUMLULUĞU KİMİN ?

HAYATIMIN SORUMLULUĞU KİMİN ?

HAYATIMIN SORUMLULUĞU KİMİN ? : Suçlamak ve Yıkım

 

Sebebini bulmakla suçlamanın iç içe eridiği ve kendi içimize bakamamaktan yaşamın suçlularını kolayca tanıdığımız zamanları yaşıyoruz. Kendini bulamamanın körleşmiş bir öfkenin denge haline dönüştüğü insanın ruhsal dünyasında, bu yaşadıklarımın bedelini birisi ödemeli haklılığı yüksek sesle bağırıyor.

Oysa kendini tanıyamamaktan ötürü, bireyin içsel dünyasında kendini açığa çıkarmış yıkım; hep suçlular, adaletsizler, zalimler ve haksızlığa maruz kalmışlıklarla doğum yapar. Bu doğumun temel inşa malzemesi olan içimdeki kötü duygular, kendime dayanabilme kapasitemin zayıflığından, kötü duyguları tahliye edemeyince onları olduğu gibi diğerinin içine taşıma gayretine evrildiği bir duygu coğrafyasına sahip.

İçimin duygusal iklimini ötekinin iç dünyasına taşıma gayreti de; sorumluluğunu alamadığım hayatımın, ilk ötekileri suçlama görünümü ile meydana gelmesine şahit olunabilir.

Geçmişin izlerinde işgali ya da ihmali amansızca deneyimlemiş birisi, kendi yaşamına dair her türlü sorumluluk alma durumunda ancak suçlayarak sorumluları bulabilir ve duygu sistemini ayakta tuttuğu gözlemlenebilir. Zamanla ruhsal bir denge haline dönüşen suçlamak, sorumluluklarla yüzleşmemek adına bir yeteneğe dönüşebilir.

ELEŞTİRMENİN BİR USTALIĞA DÖNÜŞMESİ;

Suçlayarak duygusal sistemindeki kötü-negatif duyguları tahliye etmeye çalışan ruhsal yapı, karşılaştığı tepkiler ya da kendi sahip olduğu kültürel donanımından ötürü bunun daha akılcı ve sakin, yani manipülatif bir yönünü seçebilir. Sorumlu arayan bu yapılar, eleştirme konusunda mahirleşebilirler. Yani olaylara ve kişilere; eleştirel, suçlayıcı, manipüle edici bakma noktasında hem yetenekli bir ruhsal denge haline dönüşmüştürler hem de kendi içlerine dönüp kendi yaşamlarının sorumluluğunu almamak için bunu güçlü bir kale haline getirmiş olabilirler.

Hayatımızın içinde ya da hayatımıza dahil olan bireylerle stresli ve duygusal olarak negatif döngüye girdiğimiz durumlarda, yaşamayı buna rağmen nasıl üstleniyoruz. İçimize dönemeyip tüm hikayemizi dışsallaştırarak, yani ötekini suçlayarak kötü duygu sistemimi tahliye mi ediyoruz. Yani yaşamı üstlenme sorumluluğumuzun biçimi ya da biçimleri nasıl ?

SUÇLAMANIN BİR YAŞAM BİÇİMİ HALİNİ ALMASI

Yaşadığımız hayat bize çoğu zaman farkında olmadan bazı yollar yürütür. Hayatımızı önemli derecede etkileyecek varış noktalarına getirir. Varış noktalarımızda kendimizi hiç var hissetmemişsek, kabullenilmemişsek, yıkıcı bir öfkenin ruhun yaşam hava kanallarına sessizce sızdığını talihsizce deneyimleyebiliriz. Yaşamımızın sorumluluğunu üstlenemediğimiz boyutlarda ise , öfke kılık değiştirerek önce ötekini ince eleştirilerle sonra da yoğun suçlamalarla su yüzüne çıkarabilir.

Örneğin; zor bir aile yaşantınız olmuş olabilir. Travma yaşamış ebeveynlere sahip olmuş olabilirsiniz ve bu sizlere kalıcı duygusal hasarlar bırakmış olabilir. Ancak bunu kendimizle değiştirebilecek dönüşüm potansiyellerine sahibiz. Sahip olduğunuz ilişkilerin aksamalar yaşadığı durumlarda öfke temelli eleştiri ve suçlama ile yaklaşıp içinden çıkılmaz bir duruma getiriyor olabiliriz. Partnerinizle yaşadığınız ilişkide bir probleminiz oluştuğunda, sorunu, ilişkinin size bakan yönüyle sorumluluğunuzu alarak değil, içinizdeki acı ve katlanılmaz duyguyu ötekinin üzerine atarak kendi içimize dönmekte zorlanabiliriz.

Ebeveyn olarak duygu tarlamızda yetiştirdiğimiz çocuklarımızın bizim kendi hayatımızın sorumluluk alma gayretinin de bir parçası olduklarını bazen zor durumlarla deneyimleyebiliriz. Nasıl bir ülkede nasıl yönetildiğimize karar vermek bizim yaşamımızın sorumluluğuyla ilintili. Bu durum bazen içinde bulunduğumuz şartları değiştirmek yerine, deneyimlenen tüm acıları nasıl yönetildiğim öfkesi üzerinden ne kadar acı çekiyorum hissiyatına dönüşebilir.

Parayı kazanma şeklimiz ve mesleğimizle bağlantısı da yaşamın sorumluluğu üzerine ilişkilidir. Parayı kendine yakıştırma, parayı elinde tutmanın ve harcamanın yarattığı suçluluk ile bunun sorumluluğunu alamamaktan kaynaklı döngüsel bir savurganlığa dönüşmesine rastlamış olabiliriz. Savurganlık sonucu yaşanılan tükenmişlikle, içimizdeki haklı sandığımız mağduriyet suçlu bulmak için yola çıkmış olabilir.

Yani evimin önündeki bahçeyi nasıl ve ne kadarını süpürebiliyorum.

YAŞAMIN SORUMLULUĞU ?

Suçlayacak biri olmadığında kendimizi anlamak yerine, kendi kendimize bedel ödetmek üzere kendimizi nasıl suçluyor olabiliriz.

Kendi kararlarımızı alacağımız olaylarla karşı karşıya kaldığımızda, bizim yerimize bu sorumluluğu alacak biriyle tamamlanabiliriz arayışını bazen farkında olmamıza rağmen devam ettirebiliriz. Yaşamımızın en önemli evrelerinde irademizi ortaya koyduğumuz tüm aşamalarda kendimize içimizi ısıtacak ve güvende hissettirecek bir güneş arayabiliriz. Yani ötekiyle ilişkideyken idealize edilen kişi ya da kurumlara aşırı duygusal anlamlar yüklenerek kendinden vazgeçme, hayatının sorumluluğunu ve kimliğini tümden devretmeyle sonuçlanabilir.  Tüm değerlilik duygusunu bu tarz ilişkilere yatırarak bir köle-efendi duygu hattı yaratarak yaşamın tüm sorumluluğunu buraya bırakabilir. Başka sularda nasıl yüzülür fikrine tahammülü bile kalmayabilir.

Kendisine dair yetersiz alanlarla asla yüzleşmek ve kabullenmek istemeyen birisi ya da hatalarını görmekten acıya düşen bir yapı inkara düşebilir, içinde bulunduğu duygusal alanın sorumluluğunu taşımakta zorluklar yaşayabilir. Sahip olduğu tüm yakın duygusal ilişkilerinde ya da iş ilişkilerinde sürekli suçlamayla kendini var ediyor olabilir. Kim varsa suçlu, yetersiz, adaletsiz ve haksızdır argümanını daima kullanmak durumunda kalabilir. Sürekli birinde zayıflıklar ya da yetersizlikler bulma konusunda ustalaşmış, takdir etmeyle ilgili ciddi sorunlar yaşıyor olunabilir.  

Sahip olduğu kapasitelerin farkında olmayan birey, hayatında bir başkasının varlığı olmadan nasıl yaşanıra dair bir bilinmezin içinde olabilir. Hayatında olan tüm ilişkilerde yapışarak, kendinden vazgeçerek adeta çılgınlar gibi kendini feda edip bir yaşamı sürdürebilir. Yalnız kaldığında, yaşamla duygusal ya da fiziksel olarak baş etmek durumunda kaldığında tüm değerlilik kapasitesi tükenme noktasına gelebilir. Yaşamın anlamı ve kendini yeteri kadar güvende hissetme ancak bir başkasına yapışarak ilişkide kalma, yaşamın sorumluluğunu hep ötekine yapışmak ve feda ile kendini heba etme meydana gelebilir.

Kendi yaşamının sorumluluğunu alamamaktan kaynaklı ötekinin hayatında bir kahraman olma, bir başkasının kurtarıcısı olma sonucunda kişinin ağır düzeyde bir bedel ödüyor olmasına dönüşebilir. Yani kurtarılan, kurtarıcının mağdurum haykırışlarının becerisini hayata geçirmesine sebebiyet verebilir. Kişi sürekli iyilik yapma hedefiyle, yaşamında olan ya da olmayan bireylere yardım ediyor olmak üzere bir kahramana evrilebilir. Kahramanlık döngüsel bir mağduriyete dönüşebilir; yani kahramanda kurtarılanda kendi yaşamının sorumluluğunu alamamaktan bir mağduriyet yaşayabilirler. Yaşanılan bu mağduriyet yine bireyin kendi içine dönememesinden, yaşadıklarının acısının sorumluğunu kurtarıcıya dönüştüklerine atarak onları suçlama yoluna gidebilir. Birey yaşamın sorumluğuna dair kendiyle yüzleşme, kendi hikayesini yazabilme yoluna gidemeyebilir. Bu durumu bir başkasını kurtarma, bir başkasının hikayesine müdahale etme ve bunu hazin bir döngüye çekmesine olanak verebilir.

Sorumluklarımı alıp yaşamın değişim ve dönüşüm yolunu açmak yerine, hep ötekini oluşan engellerin öncüsü olarak yorumlamak ve hissetmek tıkanan bir zemini doğurmaktadır.

Hatalarımın ya da başarısızlıklarımın sonuçlarıyla yüzleşebilmek, yaşamımın tüm sorumluluğunu üstlenmeye ve beni kendi hayatımın bilgesine dönüştürebilir. Bu bilgeleşme; yaşamı hakkıyla sahiplenmeye, yaşam örgüsünü suçlu aramak üzere inşa etme yerine kendi içine döndükçe derinleşen bir yaşam sorumluluğuna olanak verebilir.

 

Yukarda ifade edilen tüm paylaşımın, yıllara dayanan bir deneyim sonucu olduğunu, anlatılan sürecin kişiden kişiye değişebildiğini ve bir cinsiyet üzerinden gelişip yazılmadığını, genel yorumlar olmakla birlikte, kesinlik içermediğini, ihtimal ve birebir deneyimlerden birikime dönüştüğünü ifade etmek isterim.

 

Haşim Durar

Klinik Psikolog/Psikoterapist

DERİNLİK TEMELLİ PSİKOTERAPİLER
ENSTİTÜ KURUCUSU