BİR MAĞDURİYETİN HİKAYESİ : DRAM
BİR MAĞDURİYETİN HİKAYESİ : DRAM
Gerçek bir acıyı duyabilmek, onu hissetmek ve o acımızı ruhumuzda özgür bırakmak bireyin yaşamını iliklerine kadar sahici bir şekilde yaşamasına olanak sağlayabilir. Ruhundaki sızıya değebilmek bu acının (travmanın) ya da geçmişin seyrini değiştirebiliyor olmaya karşılık gelebilir.
Ancak erken dönemde kişinin deneyimlemek zorunda kaldığı hayal kırıklıklarının yoğunluğu; bireyin iç dünyasında çocukluk yaralarından bir hayat inşa etmesine, kendini daima acı çekiyor olmaya ait hissetmeye ve acıdan beslenme dışında bir hayat nasıl yaşanır olduğuna dair bir bilinmezliği yaşamaya sürükleyebilir. Bu sürüklenmeyle birlikte duygular kendisine dramı savunma kalesi yaparak mağduriyet üzerine bir yaşamı inşa etmiş olabilir.
Çocuklukta şahit olunan hayal kırıklıklarının çocuğu olan mağduriyet fantezisinin itici gücü dram, bireyin duygularını her alanda işgal edebildiği kısır bir döngüyü doğurabilir. Acıyı her zaman iliklerinde hisseden bir duygu yapısı dram döngüsünden bir yaşam kaynağı gibi beslenerek, kişi mağduriyet duygusuyla etle tırnak haline gelebilir. Drama hayat veren sihirli el, bitmek tükenmekte zorluk yaşayan mağduriyet fantezisidir.
Birey için acı veren duygular öyle tanıdıktır ki, bireyin iç dünyasında baharların geldiği cennetvari duyguların yaşam bulması ve yaşamı özgürce hissettiği bir duygu iklimi dayanılmaz bir hal alabilir. Eğer bastırılan acı duygular çok birikmiş bir hal almışsa, kapalı bir toplum ya da ailede yetiştirilmişsek, aşırı baskıcı ya da kontrolcü bakım verenlere sahipsek; dramın şiddeti de o denli kuvvetli olabilir. Yani mağduriyet kişinin duygusal kimliğinde daim hayat bulacaktır ve mağduriyetlerden örülü bir denge haline dönüşecektir.
Birey sahip olduğu ruhsal dengeyi fark edebildiğinde mağduriyetin drama üç aşamayla döndüğünü görmesi mümkün olabilir. Bunlar yakınma, sızlanma, şikayetlenme savunmaları ile bireyin iç dünyasında bir dağılma yaşamamak üzere dramın inşası başlar. Yani bir duygusal yapı dağılmamak üzere kendini ayakta tutmalıdır. Bunu da dram üzerinden yapabilir.
DRAMIN İNŞASI NASIL MÜMKÜN OLABİLİYOR?
Sızlanma kişinin günlük olaylardan kaynaklı depresifleşmeye başlamasıyla savunmaların bilinçte harekete geçmesi ve negatif duyguları yüklenmeye başlamasıyla ortaya çıkabilir. Örneğin; ebeveyninin mağduriyet travmalarına şahit olmuş bireyin iliklerine kadar hissettiği önemli bir kesit : ‘’Ebeveynin ne kadar şansız ya da talihsiz olduğu’’ unsuru. Hayatın içinde birçok anın ya da sahip olunan imkanlara odaklanmak mümkünken bireyin iyi duyguyu içselleştiremeyip depresifleşerek ya da yoğun kaygı nöbeti geçirerek bedensel ve duygusal iç konuşmaları ve tetiklenmeleri güçlü sızlanmayla deneyimlemeye başlayabilir. Birey içindeki bu sızlanmaya tampon bulmak üzere dramın senaryosunu hayata kanalize etmeye başlar. Bu bedensel ve duygusal yakınma olarak ilişki ve iletişimlerde ötekine duyguyu atma üzere belirebilir.
Birey taşıyamadığı duygularını yakınma sürecine evirerek bedensel huzursuzlukları üzerinden hissedilen acının absürt hale gelmesine sebebiyet verebilir. Ağlama nöbetleri, sürekli konuşma ve anlatma ihtiyacı, kendi iç dünyasını gözlemleyememe sonucu dramı, dramatik aktivitelerle daha da derinleştirir. Neden bunlar hep benim başıma geliyor duygusuyla yakınmanın tetikleyici unsur olarak devreye girmesine olanak sağlar. Ve artık dramın sebeplerini bulmak üzere bireyin iç dünyası yola çıkar. Yani birey suçlamaya başlayarak dramı derinleştirir. İçindeki kötü duyguyu boca eder. Ve şikayetlenme sürekli eleştiri ile kendini ilişki ve iletişimlerde gösteren bir durum alır. Haksızlığa uğradığı ya da haketmişlik duygusu üzerinden gelebilir. Ebeveyne duyulan öfke üzerinden çoğu zaman tetiklenir.
DRAM MAĞDURİYETİN KİMSESİZ ÇOCUĞU MUDUR ?
Her şeyin iyi gittiği bir noktada, güzel hissedildiği bir anda bir dram gündeminin bilinçdışı yaratılmasıyla dedikodu ortamlarında acıların yarıştırıldığı ve hüznün hazin bir şekilde tırmandığına şahit olabiliriz. Dramatik olmayan arkadaşlıkların ve aşk ilişkilerinin yürütülememesi, evliliklerinde sürekli güncel olan dramatik ritüellerin, arabesk kültürünün ya da imkansız aşklar için ya da gidenin ardından tutulan ve dinmeyen yasın tüm versiyonları dramın bir parçası, mağduriyetin de kimsesiz çocukları olabilir.
Mutluluktan atılan kahkahaya, mutlu olaylara verilen tepkilerin negatif yorumlarla bastırılması ve birden bireyin bir yasa düşmeye başlaması da, dramdan iliklerimize kadar beslendiğimiz ipuçlarını taşıyor olabilir.
Bireyin iyi bir tatil ve kendisi için alışveriş yapması, kariyer değiştirmesi, evlenmesi ve ya aktiviteler yapması bireyin ansızın kıyametine de dönüşebilir. Bir dramatik yapının sahip olduğu hayata bir türlü inanamaması ve bunun üzerinden geçmişteki acı anıları kendisine sürekli hatırlatarak bir sınırlamaya gitmesi çoğu zaman deneyimlenebilir. İyi duygunun hazmedilememesi sonucu birden hüznün çökmesiyle ruhunun ve bedenin taşınamaz ve katlanılmaz hale gelmesi dramın bir başka yüzüdür.
Bireyler çoğu zaman yoğun duygu altındayken, yaşadığı kısır döngünün içinden çıkılamaz hale geldiğini hissedebilir. Dramı yaşamın önemli bir hayatta kalma malzemesine dönüştüren mağduriyet motivasyonu ikincil kazanıma, yani ötekinin dikkatini kendine çekebildiği tek noktaya dönüşmüştür. Kişinin yaşamında gerçekliği kaybetmesi bireylerin ayaklarının yere basmaması şeklinde düşünülebilir. Gerçek olan ile dramın iç içe karışarak mağduriyet duygusunun önemli ölçüde haklılığa dönüşmesine sebep olabilir ve dramı yaşamını sağlam savunmalarla koruduğu bir kaleye haline getirebilmek için sebepleri güçlü şekilde kendisini inandırmış olabilir, çevresini de bu yönde ikna edebilir. Örneğin bu durumu ‘’acıların çocuğu meselesi üzerinden değerlendirebiliriz. Önemli bir motivasyona dönüşen ve güçlü bir kale gibi ezberlenmiş olan temel bir çatışma halini örnek verebilirsek; ‘’Tüm şansızlıklara ve kötü talihlere sahip olduğuyla sızlanan kişinin kör talihi kabullenirken kendini ikna etme hali gibi değerlendirilebilir. Dram kendini arabesk yaşam stilleri, inançlar üzerinden yakınma ile cehennemin azabıyla yaşama, dünyanın yaşanmaya değer olmayan kaotik bir yer olduğu olgusuyla tekrar tekrar inşa edebilir. Mağduriyetin bu inşa alanı; bireyde dünyanın en büyük acısını, dünyanın en büyük derdini daima sırtında, kalbinde taşıyor olma hissi, tüm dünyanın kendisine borçlu olduğu hissi ya da sanki tüm insanlıktan alınacak bir hesabın olduğu hissini bir dramla yaşatır insan kendisine. Yani temel sloganı’’ yüzümüz gülmedi şeklinde’’ çok sık duyduğumuz olabilir.
İLİŞKİDE DRAM;
Çocukluktan itibaren içinde yetişilmiş ve öğrenilmiş olan dram, mağduriyet üzerinden kendini ilişkilerin tıkanmış açmazlarında da devam ettirebilir. Bireyler anne ve babalarıyla olan ilişkilerini ya da ebeveynlerinin birbirleriyle olan ilişkilerinin dramatik kısır döngülerini evliliklerine ya da duygusal ilişkilerinde mağduriyet açmazı üzerinden taşıyabilirler.
Örneğin bir evlilik ya da duygusal ilişkide ‘’anlaşıldığını’’ hiçbir şekilde hissedememe ve bununla beraber sızlanma salınımı, dramla ilişkinin içinde bir kaos gibi belirir. Temel sorular; anlaşılmayı beklemeden önce birey kendi ruhsal dünyasına dönüp kendisini ne kadar duyabiliyor ve anlayabiliyor. İkinci husus ise birey neden anlaşılmadığı ilişkilerin içinde kendisine bir hayat buluyor ve inşa ediyor.
Mutlu giden bir ilişkinin ardından bireyin ansızın mutluluğa tahammül(regüle) edememesiyle birlikte depresif duyguların tetiklenmesini suçluluk, kaygı, sızlanma, yakınma ve şikayetlenme takip eder. Yaşanan tetiklenme ile içine düşülen ilişkisel durum, çatışmalar, sürekli anlaşılmayı beklemeye rağmen anlaşılmama, ilişki iyi gittiği zamanlarda geçmişteki çatışmaların dile gelmesi ya da geçmişe duyulan özlemin dile getirilmesiyle beraber meydana dramatik bir süreç gelebilir.
Drama çok yatkın birey evliliği ya da duygusal ilişkisini mağduriyetin perspektifinden değerlendirip, mağduriyetin sebep olduğu evlilik ya da ilişkideki dram olduğunu düşünmesine, ancak bu ilişkiden ya da evlilikten başka hayatı düşünmeyi gündemine yine taşıyamamanın dramını kısır döngüsünde tekrarlayabilir. Duygusal dünyası drama yatkın birey, kendi yaşamında kendi kendisinin iç gözlemine gittiğinde ve duygularını anlamayı denediğinde sorunu ilişkide aramak yerine kendi iç dünyasında çözebildiğinde, ilişkilerinin üzerindeki dramın karabulutları yeni bir duygusal iklimle bireyin hayatında yeşerebilir.
Birey dramı örneğin bedeni üzerinden de yaşayabilir. Vücudunda sebebi bulunamayan ağrılar, morluklar ve önemli bedensel yaralanmaları çözümü olmayan bir drama dönüştürerek yakınma ve sızlanma ile tüm sosyal ilişkilerini kontrol altında tutarak, mağduriyetin manipülasyona döndüğü daima güncelliğini koruyan bir kaotik zemin halini alabilir.
ÇÖZÜM NE OLABİLİR ?
Yaranla temasın, iç dünyanda sahip olduğun sızıyı dindirmenin ilk yolu; sahip olduğun yaraların acıdığını görmek ve bunları kabullenmektir. Dramı kabullenerek kriz halinden çıkarmak, dramın hissedilme şeklinin dönüştürülmesi adına ileriye yönelik bir bağlantıdır.
Kendi içsel gerçekliğimizle temas arttıkça, kendini yeniden inşa eden yeni bir dönüşümün bağlantıları da beraberinde içimizdeki travmatik yapılarla baş etme kapasitesini de olgun savunmalarla korumaya başlayabilir.
Örneğin; dram döngüsünden çıkabildiğini keşfetmeye başlayan bireyin beyni, kendisine yeni yollar inşa etmeye başlar. Bu beyin tabiri caizse yeni şehirleri inşa eder, akan yolların yönünü değiştirebilir ve bununla birlikte travmanın kaderini değiştirebilmesi mümkün hale gelebilir.
Travmanın kaderini değiştirebildiğini görebilen beyin kendi kendisini iyileştiren beynin parçalarını bütün hale getirebilir. Birey kendi içine temas ettikçe dramın ekseninden kurtulabildiğini keşfeder, beyin bunu deneyimledikçe vücut yeni kazanımlar elde eder. İyi duyguda kalabilme deneyimi daha fazla artabilir, dram olmadan yaşamın daha özgür ve refah içinde olduğunu da keşfedebilir.
Yukarda ifade edilen tüm paylaşımın, yıllara dayanan bir deneyim sonucu olduğunu, anlatılan sürecin kişiden kişiye değişebildiğini ve bir cinsiyet üzerinden gelişip yazılmadığını, genel yorumlar olmakla birlikte, kesinlik içermediğini, ihtimal ve birebir deneyimlerden birikime dönüştüğünü ifade etmek isterim.
Haşim Durar
Klinik Psikolog/Psikoterapist
DERİNLİK TEMELLİ PSİKOTERAPİLER